KORAY ERDİVANLI

Cadı: Yeşilçam’dan Hüseyin Rahmi Gürpınar uyarlaması

Sinema sanatı doğuşundan buyana yazın sanatı ile sürekli olarak yakın iletişim içerisinde olmuş; sinemacılar senaryo gereksinimlerini karşılamak için sık sık edebi yapıtlara yönelmişlerdir. Birçok yazınsal başyapıtın beyazperde yorumu hasılat rekorları kıran filmler listelerinde en üst sıralarda yer bulduğuna göre sinema ile yazın arasındaki işbirliğinin verimli olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur sanırım.

Tekinsiz fantastik türünün yazın tarihimizdeki en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilen Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın 1912 yılında yayımladığı ‘Cadı’ romanı Yönetmen-Senarist Erman Bostan tarafından sinemaya uyarlandı ve geçtiğimiz hafta gösterime girdi.

‘Cadı’ filminin sinemamızın beğenilen yazın uyarlamaları arasına girip giremeyeceğini zamanla göreceğiz.

Edebiyatımızın en büyük isimlerinden, Hüseyin Rahmi Gürpınar…

Tanzimat, Servet-i Fünun, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde yapıtlar vermiş olan usta yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar 1864 yılında, İstanbul’un Ayaspaşa mahallesinde doğar. Hünkâr yaveri Mehmet Sait Paşa’nın oğludur. Öğrenimini tamamlamasının ardından 1884 yılında, Ceride-i Havadis’te yayımlanan “Bir Genç Kızın Âvâze-i Şikâyeti” ve “İstanbul’da Bir Frenk” öyküleriyle yazarlığa adım atar.

1887 yılında, ilk romanı Şık’ın (Ayna) Ahmet Mithat Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat’te tefrika edilmesiyle büyük bir üne kavuşur. Roman, öykü ve oyunlarının yanında eleştiri, derleme ve çeviri türlerinde de yapıtlar vermiş, gazetecilik yapmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin beşinci ve altıncı dönemlerinde Kütahya milletvekilliği görevinde bulunmuştur.

Hüseyin Rahmi Gürpınar karakterlerini toplumun her kesiminden ve her yaş grubundan seçer; eğitimlerine uygun söz dağarcıkları, şiveleri, ifade biçimleri ve kullandıkları argo sözleriyle olduğu gibi yansıtır. Yapıtları sürükleyiciliği ve başından sonuna dek okuyucunun merakını canlı tutmasıyla öne çıkar. Kıvrak Türkçesi, gülmeceli yaklaşımı ve gerçekçiliği yazınseverler tarafından ilgiyle karşılanmış ve çok okunmuştur.

Yapıtlarında alafranga, züppe ve yoz tiplerin düştükleri gülünç durumlar, korunmadan yoksun insanların karşılaştığı zorluklar, batıl inanç ve birtakım fantastik ögelerin etkisinde kalanların yaşamları, evlilikler, fuhuş, insanların ruhsal ve psikolojik sarsıntıları, eşkıyaların yaptıkları eziyetler gibi konuları işler.

Cadı romanı ekseninde ‘sanat için sanat’ ile ‘toplum için sanat’ anlayışları arasında çatışma yaşanır.

Cadı romanının ünlü yazarın kariyerinde ilginç bir önemi var. Yayınlandığı yıl dönemin kültür dünyası tarafından romanın sanat değeri ve Hüseyin Rahmi’nin romancılığı tartışmaya açılarak çok sayıda eleştirmen ve yazıncının katıldığı uzun süren ve kapsamlı bir çatışma yaşanır.

Ünlü romancı özensiz ve yeni birşey oluşturmaktan yoksun olmakla eleştirildiği gibi Cadı’nın doğallıktan uzak ve yaratıcılıkla ilgisi olmayan bir dolu gereksiz felsefi görüşlerle dolu olduğu ileri sürülür. Dahası, kitabının sanatsal açıdan ciddiye alınacak bir yapıt olmadığı da savunularak ‘avam romancısı’ ifadesiyle yerden yere vurulur ünlü yazar.

Hüseyin Rahmi, aldığı ağır eleştirilere yanıt olarak ‘yüksek edebiyat’ savunucularının dar görüşlü olduğunu ileri sürerek ‘toplum için sanat’ anlayışını kararlılıkla savunur. Edebiyatın yalnızca yüksek eğitim düzeyine sahip insanların ilgi duyduğu bir uğraşı olarak algılanmasının yanlış olduğunu belirtip her tümceyi ince ince örmeyi ve kolay anlaşılır olmamayı bir beceri olarak görmediğini iletir.

Avrupa’da halka yönelik dergi ve gazeteler çıkarıldığı, romanlar yayınlandığı ve piyesler sahnelendiği örneklerinden yola çıkarak bu tür yapıtların insanların akıllarının aydınlanmasını ve eğitim düzeylerinin gelişimini sağladığını, yaşamın zorluklarından uzaklaşıp hoşça vakit geçirmelerine olanak tanıdığını vurgular ve ‘toplum için sanat’ çizgisinde yapıtlar vermeyi sürdürür.

Cadı; Hüseyin Rahmi’nin hortlak gibi doğaüstü varlıkları konu edinen ‘Garaib Faturası Külliyatı’nın ikinci romanıdır.

Olaylar, İkinci Meşrutiyet yıllarında geçer. Kocasının ölümü nedeniyle dul kalan Fikriye dayısının evine yerleşir. Yengesinin ısrarı üzerine büyük bir köşkte yaşamakta olan kalem müdürü Naşit Nefi ile tanıştırılır. Söylentilere göre Naşit Nefi’nin – iki çocuğunun annesi olan – merhum ilk karısı Binnaz’ın ruhu hâlâ köşkün içerisinde gezinmekte olup Naşit Nefi’nin ikinci karısının kuşkulu ölümünden ve üçüncü karısı Şükriye’nin evi terk etmesinden sorumludur.

Fikriye, cadı iddiasıyla ilgili konuşmak için Naşit Nefi’nin üçüncü karısı Şükriye ile tanışır. Şükriye köşkte yaşadığı süre boyunca tuttuğu günlüğünü okuyarak yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatır. Gerçekten de köşkte akıl almaz olaylar gerçekleşmiştir. Fikriye, Naşit Nefi ile evlenmekten vazgeçer. Ancak, daha sonradan köşke gelen bir mektup yaşanan olayların nedeninin sanıldığı gibi olmadığını gösterir.

Cadı filmi için Erman Bostan’ın özgün bir uyarlaması denebilir

Yönetmen-Senarist Erman Bostan edebiyatımızın en üretken ustalarından biri olan Hüseyin Rahmi’nin sözcüklerini beyazperdeye yansıtırken özgürce düşünerek kitaba tamamıyla bağlı kalmamış. Öncelikle filmin konusuna değinmekte yarar var. Film, tıpkı romanda olduğu gibi, II. Abdülhamit Han döneminde geçmekle birlikte başlangıçtan itibaren özgün bir kurguyla gelişerek kitaptakinden farklı bir sona ulaşıyor.

Kocasını yitiren Fikriye akrabalarının ısrarıyla kalem müdürü Naşit Nefi ile evlenerek bahçe içindeki büyük köşke gelin olarak gelir. Kocasının ilk karısının ruhunun köşkte gezindiği dedikodusu nedeniyle huzuru kaçar ve evde birçok tuhaf olay ile karşılaşır. Yaşadığı kuşkulu olayların akıl almazlığı konusunda kocasını ikna eder. Olayların esrarını çözmek için kocasıyla beraber bir medyuma gitmeye karar verirler.

Öte yandan, Türk yazınının korku öykülerinde sıkça kullanılan şehir içinde köşk, ormanlık alan ve mezarlık gibi mekânlara film içinde yer vermiş Erman Bostan. Gerçek ile olağanüstü arasındaki çatışmayı iyi yansıtmış. Filmin birkaç sahnesinde gerilim-korku ustası Alfred Hitchcock’un unutulmaz klasiği Rebecca’yı anımsamaktan kendimi alamadım. Kostümler göz alıcı, ışık başarılı, müzik gerilim temasıyla uyumlu.

Eski İstanbul’u izlemenin tadı başka…

II.Abdülhamit dönemini seyirciye yoğun hissettirmek için olsa gerek, diyaloglarda yer yer eski Türkçe sözcük ve ifadelere yer verilmiş. 1910’lu yılların Sarayburnu manzarası eşliğinde izlediğimiz sandal sahnesi ve eski İstanbul sokaklarında geçen konuşmalar kısa olsa da keyifliydi doğrusu.

Ayrıca, filmin dikkat çeken toplumsal mesajlar verdiği de görülmekte. Yönetmen, Fikriye karakterinin dul kalması sonrasında karşılaştığı olumsuz yaklaşım aracılığıyla 20. yüzyılın başında toplumun kadına bakış açısına ilişkin çarpıcı bir resim sunduğu gibi cadı-hortlak gibi hurafelerin o dönemki toplumsal yaşamda bir hayli yaygın olduğu gerçeğinin de altını çizmiş.

Oyuncular arasında Mesmer karakterini canlandıran Çağdaş Onur Öztürk’ün oyununu etkileyici buldum. Bunun yanında, başrolleri paylaşan Buse Meral ve Furkan Andıç da rollerinin hakkını vermişler. Özellikle Buse Meral gerilim sahnelerinde oldukça doğal bir oyunculuk sergilemiş. Filmin başında deneyimli oyuncu Nur Sürer’i izlemek ise 1980’li ve 1990’lı yılları görme ayrıcalığına sahip olan sinema severler için hoş bir şaşırtı.

Başından sonuna dek merakla izlenen bir yapım.

Konusu romanınkinden farklı olmasına karşın filmin Türk sinemasındaki başarılı edebiyat uyarlamaları arasında anılacağına inanıyorum. Büyük romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı genç kuşaklara anımsatmasının da övgüye değer olduğunu ayrıca vurgulamak isterim. İzlerken hoş vakit geçireceğinize emin olabilirsiniz.

CADI

Yapım: Türkiye
Yapım Yılı: 2024
Yönetmen – Senaryo: Erman Bostan
Oyuncular: Furkan Andıç, Buse Meral, Çağdaş Onur Öztürk, Nur Sürer
Müzik: Ercüment Oktun – Mehmet Cem Tuncer

Kaynakça

  • Hüseyin Rahmi’nin Cadı’sı ve popüler edebiyat üzerindeki eleştirmen tahakkümü, Ayşegül Ergişi
  • Cadı, Hüseyin Rahmi Gürpınar, TDK Yayınları

Yayın Ortamı: İndigo Dergisi

Yayın Tarihi: 04.05.2024

Paylaş:
Euro 2020, Avrupa Kupası’nın