Bugünkü tablo çok açık, futbol kulüplerimiz battı. Devlet, kurtuluş reçetesini uygulamaya koymak üzere. Bu reçete futbol kulüplerimiz için son şans olabilir.
Son birkaç yıldır Türk futbolunu yöneten kurumlar mali ve yasal altyapıya ilişkin yeniliklerden çok sık bahseder oldu. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliği sürekli olarak Süper Lig A.Ş., Varlık Yapılandırma A.Ş. ve Spor Kulüpleri ve Spor Anonim Şirketleri Kanunu gibi konuları gündeme getirerek kamuoyunu bilgilendirmeye gayret gösteriyor. Bu uygulamalara neden gerek duyulduğunu hep beraber incelememizde yarar var.
1990’lı yıllardan itibaren futbolseverlerin ilgisinin ne kadar büyük bir gizil (potansiyel) barındırdığını gören medya kuruluşları, girişimciler ve dev şirketler küresel rüzgarı arkalarına alarak ciddi bütçeler ile futbol dünyasına girmeye başladılar. Bunun sonucunda büyük kulüpler ürün satışı, yayın geliri, maç bileti satışları, sponsor ve reklam gelirleri gibi kazanç kalemlerini dev rakamlara ulaştırarak küresel markalara dönüştüler. Futbol, küreselleşen dünyanın etkisiyle bir spor ve eğlence kolu olmanın daha ilerisine giderek büyük bir endüstri kolu haline geldi.
Türk futbolu, ülkenin siyasi ve ekonomik koşulları elverdiği ölçüde, bir dizi yapısal değişiklik gerçekleştirerek endüstriyel futbola ayak uydurmayı başardı.
Türkiye Futbol Federasyonu özerkleşti, kulüplerimiz şirketler kurarak gelirlerini arttırıcı kaynaklar oluşturdular, beş yıldızlı tesisler inşa edildi. Ünlü teknik direktörler ve yıldız yabancı oyuncularla güçlendirilen takımlarımızın sergilediği oyun avrupa ölçünleriyle boy ölçüşecek kaliteye ulaştığı gibi, futbol dünyasında yankı uyandıran başarılar da kazanıldı. Galatasaray’ın UEFA Kupası şampiyonluğu ile Türk Ulusal Takımı’nın 2002 Dünya Kupası’nda kazandığı üçüncülük bu başarılara örnek olarak gösterilebilir.
Türk futbolu mali açıdan sürekli olarak daha kötüye gidiyor.
1990’lı yılların başında yapılan yenilikler sayesinde yeni yüzyıla iyi bir giriş yapılmış olsa da, 2000’li yılların ikinci yarısından sonra izlenen yol Türk futbolu adına sevindirici sonuçlar doğurmadı. Başarılı grafiğin sürdürülebilmesi için yönetimsel ve yapısal anlamda gerçekleştirilmesi gereken yenilikler öngörülemedi. Futbol kulüpleri, Dernekler Kanunu’nun öngördüğü yapıya terk edilince, milyar liralarla ifade edilen büyük bir borç batağının içine düştüler. Finansal kurumlardan sağlanan kredilerle sansasyonel transferler yapıldı, altyapı ve tesis yatırımları ihmal edildi. Sonuçta birkaç gelip geçici başarıdan başka bir şey elde edilemediği gibi, 2000’li yılların başında futbol sahalarımızda gördüğümüz oyun kalitesi yitirildi, büyük başarılar hayal oldu.
2015 yılının sonu itibarıyla Spor Toto Süper Lig’de mücadele eden kulüplerin toplam net borcunun 3.5 milyar liraya dayandığı görülmektedir. UEFA’nın ‘finansal fair play’ ölçütleri nedeniyle gözlem altına alınan ve ceza alan kulüplerimizin sayısı her geçen yıl artıyor. Ülke ekonomisinin yaşadığı durgunluk, dövize bağlı gelirlerin Türk Lirası temelinde düşmesi ve futbolseverlerin süper lige olan ilgisinin azalması nedeniyle kulüplerimizin borçlarını kapatmasına hiçbir olanak kalmadığı gerçeğini kabul etmek zorundayız. Mali açıdan bakıldığında Türk futbolunun ‘batış’ noktasına geldiğini açıkça görülmektedir. Bu darboğazdan nasıl çıkılabilir?
Spor kulüplerinin kurtuluşu için devlet müdahalesinden başka çare kalmadı.
Türk futbolunun diriliş reçetesi resmi organlar tarafından 2015 yılının başında duyuruldu. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliği’nin ortak çalışma içerisinde oldukları görülüyor. Yılbaşında gerçekleştirilen Futbol Zirvesi’nde Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören tarafından ‘tüm futbol kulüplerini birarada toplayıp, ekonomik özgürlük vermek’ olarak değerlendirilen Süper Lig A.Ş., çözüm sürecinin ilk parçası olarak dikkati çekiyor. Süper Lig’de mücadele eden takımların katılımıyla kurulacak olan bu oluşum sayesinde kulüplerin gelirlerinin arttırılması ve kaynakların doğru kullanılması sağlanacak.
2015 yılının Eylül ayında Hüsnü Güreli tarafından dile getirilen ‘varlık yapılandırma şirketi’ ise çözüm sürecinin ikinci parçası olarak göze çarpıyor. Kurulması öngörülen bu şirket, kulüplerin borçlarının giderilmesinde kullanılmak amacıyla 5 milyar liralık toplam kaynak sağlayacak. Yıllardır sözü edilen ama bir türlü yürürlüğe konmayan “Spor Kulüpleri ve Spor Anonim Şirketleri Kanunu” ise çözüm sürecinin üçüncü ve temel parçası olarak gündemdeki yerini koruyor. Medyada çıkan haberlere göre, TBMM komisyonu yeni kanun üzerindeki incelemesini yoğunlaştırdı. Yeni yasal çerçeve ile spor kulüplerinin dernek statüsünden çıkarılarak endüstriyel futbolun gerektirdiği yapıya dönüştürülmesi amaçlanıyor. Sürecin nasıl işleyeceğini kısaca anlatmak gerekirse; spor kulüplerinin özel bankalara olan borçları devlet bankalarına devredildikten sonra, uzun vadeli krediler ve gelir arttırıcı düzenlemeler sayesinde borçların kapatılması sağlanacak.
Yeni kanun bugünkü yönetim anlayışını ve yönetici profilini spor dünyasından uzaklaştırmalı
Bu aşamada altı çizilmesi gereken en önemli nokta, çözüm sürecinin tüm parçaları hazır olmadan başlangıç düğmesine basılmaması, özellikle yeni kanun yürürlüğe girmeden ek kaynakların kulüplerin kullanımına sunulmaması gerektiğidir. Aksi takdirde, yeni düzenlemeler varolan yönetimsel yapının yetersizliği nedeniyle borçların daha fazla artmasından başka hiçbir şeye yaramayacaktır.
Kişisel düşünceme göre; ‘Spor Kulüpleri ve Spor Anonim Şirketleri Kanunu’ futbolumuzu kurtarma sürecinin en önemli parçasını oluşturuyor. Yeni yasal çatı, kulüplerimizin mali yapısının düzeltilmesine katkı sağladığı gibi, bu duruma bir kere daha düşmelerini de engellemelidir. Batışın nedeni, varolan yapı ve varolan yapı sayesinde yönetim kademelerine gelen başarısız yöneticilerdir. Spor kulüplerini bu darboğaza sürükleyen yönetici modelinin Türk sporunu sonsuza dek terk etmesi sağlanmalı, yönetimsel yapı endüstriyel futbolun gerektirdiği çağdaş düşünce şekliyle donatılmalıdır.
Aslında, futbolda başarının formülü bellidir. Etkili finansal yönetim, güçlü bir altyapı sistemi, etkili bir yetenek avcılığı sistemi ve iyi bir teknik yönetim kadrosu ile kazanan bir takıma sahip olabilirsiniz. Sportif ögelerin aktif spor geçmişi olan yöneticilere teslim edilmesi şarttır. Finansal ve idari ögeler spor sektöründe yönetim deneyimine sahip profesyonel yöneticilere bırakılmalıdır. ‘Kısa sürede büyük başarı’ sporun doğasına aykırı olduğu gibi, endüstriyel futbolun kabul edebildiği bir düşünce şekli değildir. Türk futbolu daha fazla zaman kaybetmemeli ve toparlamaya başlamalıdır. Spor kulüplerinin ikinci bir şansı daha olmayabilir. Bu şans iyi kullanılmalı ve Türk sporu layık olduğu noktalara taşınacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
https://indigodergisi.com/2016/02/futbol-kuluplerimiz-duzluge-cikabilecek-mi/
Yayın Ortamı: İndigo Dergisi
Yayın Tarihi: 20.02.2016