KORAY ERDİVANLI

Türk futbolu mutlu günlerine nasıl dönebilir?

Türk futbolundaki ezberleri bozan iddiaların yarattığı gerilim, spor kulüplerinin medya aracılığıyla birbirleriyle çatışması, stadyum terörünün durdurulamayan artışı… Türkiye’deki futbol algısı, sahada oynanan oyun ile ilişkisini koparttı. Şiddet, gerginlik ve çekişme kavramlarıyla yakınlaşarak, keyif veren bir olgu olmaktan uzaklaştı. Peki Türk futbolu mutlu günlerine nasıl dönebilir?

Futbol, dünyanın en popüler spor dalıdır. Dünya futbolu coşku ve eğlence ekseninde hareket ederken, Türk futbolu gerginlik ve çekişme dolu bir ortama doğru kaymaktadır. Fırtınalı ortam, Türk futboluna duyulan ilgiyi git gide azaltıyor.

Türk futbolu, 100 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürmekte; Türk insanının kalbinde yarattığı dayanılmaz heyecan ile yaşamına devam etmektedir. Küreselleşen dünyanın etkisiyle finansal açıdan büyüyen dünya futbolunun rüzgarı ile Türk futbolunda da 20 yıl öncesine göre finansal açıdan ciddi gelişmeler oldu. Stadyum kapasitelerinin artışı, kulüp ürünlerindeki çeşitlilik, bahis kazançları, yayın sözleşmeleri, UEFA’dan gelen başarıya endeksli gelirler, sponsorluk ve reklam gelirleri sayesinde genişleyen bütçeler, özellikle büyük kulüplere büyük başarıları düşünme olanağı sağladı. Her şey pespembe ilerliyordu ki, 3 Temmuz 2011 sabahı Türk futbolseverlerin aklı başından gitti. 15 şehirde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen operasyon kapsamında aktif yönetici ve futbolcular ‘şike ve teşvik primi’ iddialarıyla göz altına alındı. Türk futbolu, yıllardır tırnaklarıyla kazıyıp geldiği noktadan baş aşağı düştü.

Türk futbolundaki ezberleri bozan bu iddialar, dünya ve Avrupa gündeminde Türk futbolunun saygınlığına leke sürmekle kalmadı, Türk futbolseverlerin de keyfini ciddi derece kaçırdı. İddiaların yarattığı gerilim nedeniyle spor kulüplerinin medya aracılığıyla birbirleriyle çatışmaya girmesi ve stadyum terörünün durdurulamayan artışı, Türk futboluna duyulan ilgiyi azaltmaya başladı. Zira, Türkiye’deki futbol algısı, sahada oynanan oyun ile ilişkisini kopartarak şiddet, gerginlik ve çekişme kavramlarıyla yakınlaşarak, keyif veren bir olgu olmaktan uzaklaştı. Bunun sonucu olarak, Süper Lig yayın haklarının sahibi olan yayıncı kuruluş Digitürk; LigTV üyeliklerinde kayıplar yaşadı, tribünler ilgisizlik nedeniyle boşaldı. Futbol terörünü önlemeye yönelik bir tedbir olarak düşünülen Passolig varolan gergin ortamın kurbanı olurken, spor kulüpleri arasındaki sözlü sataşmalar futbolseverlerin huzurunu bozar düzeye ulaştı. Bugünkü manzaraya baktığımızda Türk futbolunun imajının daha kötü olamayacak kadar düşmüş olduğunu, futbolsever sayısının azaldığını ve uluslararası arenada Türk futbolundan övgüyle bahsedilmediğini görüyoruz.

Türk futbolu mutlu günlerine nasıl dönebilir?

Kıyaslama noktası geliştirirken en önemli nokta içeriklerin benzer seçilmesidir. Türk futbolu için olimpiyat hareketini kıyaslama noktası olarak seçmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Zira, futbol olimpik bir spordur. Bugün dünyanın en değerli markası, en saygın organizasyonu, en büyük şöleni olarak nitelendirilen olimpiyat oyunları bu noktaya nasıl ulaştı, çok kısaca inceleyelim.

Futbolda Samaranch Dönemi

Modern Olimpiyatlar; 1896 yılından itibaren siyasi çevrelerin desteği, iş dünyasının katkıları ve sporseverler ile sporcuların yoğun ilgisi sayesinde uzun yıllar yaşamını  sürdürmeyi başararak 70’li yıllara kadar gelmişti. 1972 Münih Olimpiyatları’nda Filistinli militanların olimpiyat köyünü basarak İsrailli sporcuları öldürmesi nedeniyle bozulan moraller, 1976 Montreal Olimpiyatları’nın Afrika ülkelerinin başını çektiği 28 ülke tarafından boykot edilmesi ile ciddi derecede sarsıldı. 1980 Moskova Olimpiyatları ise, SSCB’nin işgal ettiği Afganistan topraklarından çıkmaması nedeniyle, 65 ülke tarafından boykot edilince aniden tehlike çanları çalmaya başladı. Dünya genelinde, olimpiyat hareketine daha fazla devam etmeme düşüncesi hakim oldu. Dünya medyasının yansıttığı hava son derece iç kapayıcıydı. IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), ticari öneriler cazip olmadığı için olimpiyatlara ev sahipliği yapacak aday şehirler bulmakta zorlanıyordu. Çözüm reçetesi Juan Antonio Samaranch tarafından yazıldı. 1980 Moskova Olimpiyatlarının sona ermesinden sonra IOC Başkanlığı’nı devralan Jose Antonio Samaranch; yaptığı devrimlerle olimpiyatların kaderini değiştirmekle kalmamış, spor dünyasının gelir çıtasını ne derece yükseğe koyabileceği konusunda önemli dersler vermiştir. Dikkat edilmesi gereken nokta, yükselişi nasıl sağladığıdır.

Samaranch, iş adamı ve diplomat olması nedeniyle iş dünyasının ve siyasi arenanın kurallarını çok iyi biliyordu. Göreve gelir gelmez, dünya liderleriyle bizzat görüşerek olimpiyat gündeminin siyasetten soyutlanmasının önemini dile getirdi. Olimpiyatlar, tüm dünya insanları tarafından birlik ve beraberlik olarak algılanmalıydı. Olimpiyat ruhu, yeniden egemen olmalıydı. Bu görüşmelerden olumlu sonuç alındığı zamanla görüldü. Olimpiyatlar son defa 1984 Los Angeles Oyunlarında siyasi boykota bir sahne oldu; bir daha bu tip bir protesto hiçbir zaman gerçekleşmedi. Samaranch, üstün iletişim becerisinin yanında son derece iyi bir planlamacıydı. Olimpiyat hareketinin varlığını sürdürebilmesi için modern çağa ayak uydurması gerektiğini öne sürerek, olimpiyat hareketi için iki öncelik belirledi. Güçlü bir finansal altyapı sağlanmalı ve olimpiyat ruhu korunmalıydı. IOC, olimpiyat halkalarını, olimpiyat ruhundan taviz vermeden ticarileştirme kararı aldı. Samaranch’a göre, olimpiyat ideali korunduğu sürece olimpiyatların ticari değeri olabilirdi. Olimpiyatların iki temel gelir kaynağını teşkil eden sponsorluk ve televizyon yayınlarına ilişkin kazançlı çözümler geliştirildi. Sponsorluk sözleşmelerine en iyi örnek, 1984 yılında devreye sokularak, olimpiyatların pazarlama gelirlerini merkezileştiren “Olimpiyat Ortakları” adlı küresel pazarlama programıdır. Bu program sonucunda Adidas, Coca-Cola, Visa, 3M, Philips, Time-Sports Illustrated, Matsushite-Panasonic, Borthers Industries gibi çokuluslu dev şirketler olimpiyat ortağı oldular. Olimpiyat oyunları, artan saygınlığı sayesinde destekçi şirketlerin imajının güçlenmesine yardımcı olurken, ticari açıdan da ciddi derecede kar artışı sağladı. Bu programın başarısıyla hızlanan IOC, yayın anlaşmalarında uyguladığı görüşme prosedürünü geliştirip daha şeffaf ve güvenilir bir taban oluşturunca yayıncı kuruluşlardan milyar dolarlarla ifade edilen tutarlarda teklifler almaya başladı. Zira, yayıncı kuruluşlar olimpiyatların paha biçilemez tanıtım gücü sayesinde inanılmaz büyüklükte reklam gelirlerine ulaşacaklarını öngörmüşlerdi. Gelişme stratejisinin bir halkası olarak 2000 yılında ‘Celebrate Humanity’ adı altında, olimpiyatlara ilişkin başarılı bir tanıtım kampanyası da yapıldı. Bu, son derece başarılı bir markalaşma çalışması oldu. Kampanyanın sesi olarak Robin Williams seçildi; televizyon, sinema perdesi ve radyolarda çok sayıda reklam bildirileri yayınlandı.

Juan Antonio Samaranch 20. yüzyılın en büyük spor liderlerinden biridir. Olimpiyatları dünya sporuyla barış arzusunu buluşturan bir marka yaptı. Bu marka aracılığıyla insanların kaybedilen ilgisi geri kazanıldı. Olimpiyat ev sahipliği, ülkeler için finansal açıdan son derece kazançlı, kültürel açıdan paha biçilmez bir tanıtım aracı haline geldi. Görkemli açılış ve kapanış törenleri, olimpiyat ateşi seremonileri, maskotlar, soundtrack albümleri gibi çeşitlemelerle  olimpiyatlar dünyanın en renkli şöleni oldu.

Fox TV Genel Müdürü David Hill ‘Spor; izleyici garantisi olan tek şeydir, çünkü yeryüzündeki her izleyiciye ortak bir iletişim deneyimini sunabilme becerisine sahiptir’ şeklindeki görüşü ile futbolun gücünü çok net bir şekilde özetlemektedir. Futbolun tanıtım ve reklam kapasitesi çok yüksektir. Destekçi şirketlere son derece parlak seviyede kar sağlayabilir. Hal böyleyken, Türk iş dünyasının Türk futboluna mesafeli yaklaştığını görüyoruz. Zira, futbol liglerimizin en büyük iki sponsoru devlet kurumları olan Spor Toto ve PTT’dir. Ayrıca, kulüplerin önemli gelir kalemlerinden birini teşkil eden ‘İddaa’ adlı bahis hizmeti de Spor Toto’ya aittir. Demek ki, özel şirketler futbolun imaj ve gelir açısından kendilerine olumlu yönde katkı sağlamadığını düşünmektedir.

Türkiye Futbol Federasyonu, IOC’nin başarı öyküsünden yola çıkarak ‘saygın marka’ yaratma çalışmalarına hız vermelidir. Samaranch, çok iyi bir yol göstericidir. Futbol olimpik bir spor olması nedeniyle olimpiyat ruhunun bir parçasıdır. Türk futbol dünyasının gönlünde hiç sönmeyen bir olimpiyat ateşi yakılmalıdır. Sporun yüce değerleri olimpiyatların sihirli ateşinde saklıdır. Unutulmamalıdır ki; futbol, futbolseverler ilgi gösterdiği sürece varolabilir. Futbol, ilgi azalmasına neden olan etkilerden arındırılmalıdır. İnsanların zihnindeki futbol algısı değişmeli; yeniden barış, sevgi, canlılık ve sağlık gibi olgularla bütünleşmesi sağlanmalıdır. Futbol, insanları barış ve sevgiye yönlendiren centilmen bir spor dalı olarak öne çıkarıldığı takdirde, Türk futbolseverlerin gönlü yeniden kazanılabilir. Futbol, futbolseverler içindir.

Kaynaklar:

  • Olimpiyatların Yükselişi, Michael Payne, NTVSpor Yayınları
  • robin-williams.net

https://indigodergisi.com/2014/11/turk-futbolu-mutlu-gunlerine-nasil-donebilir/

Yayın Tarihi: 29 Kasım 2014

Yayın Ortamı: İndigo Dergisi

Paylaş:
Beşiktaş için tarihi bir